Egonuzu
tatmin etmek için sınırlarınızı çizin. Yoksa hastalık seviyesine gelir,
kontrolden çıkarsınız.
Düşünüyorum.
Iyi bir eğitim aldım, almaya da devam ediyorum. Yaptığım işlerde başarılıyım.
Yöneticilerim ve birlikte çalıştığım insanlar bugüne kadar benden hep çok
memnun kaldı. Tekrar çalışmak istediklerini sağolsunlar zaman zaman da
söylerler. Bir kere daha karşılaşalım veya yolumuz kesişsin diyen başarılı
çalışanları tanıyorum. Aklım mantığım var, eğitimliyim, başarılıyım,
öğrendiklerimi aktarabilmek gibi bir vizyonum ve bu yolda ilerlerken de sürekli
öğrenmek gibi bir misyonum var. Kişilerden aldığım takdir ve teşekkürler gururumu
okşuyor; pohpohlanıyorum; koltuklarım kabarıyor resmen; şişiyorum; egomu tatmin
ediyorum… Dur işte orda! Eğer o cümlenin daha da devamı gelecekse sıkıntının
başladığı, hatta etrafınızı sardığı bir yerdesinizdir demektir.
Kendini
beğenmemek imkansız bir insan için. Mutlaka… Çok başarılı biri olabilirsiniz,
çok yetenekli biri olabilirsiniz, çok zeki veya aşırı akıllı biri de
olabilirsiniz. Ne güzel… Kişisel gücün farkındalık bu. Ama merkez sürekli
“kişisel” olmamalı. “Ben”cil olmamalı. Eğer kendi mükemmelliğimizi birazcık alçakgönüllülükle
sınırlandırmaz isek kimseden değer göremeyiz. Derdi başkasından değer görmek
olmayan biri için önemli de değil zaten, ayrı. Ama siz, mükemmelliğinizin
farkında olunmasını istiyorsanız da, o zaman sınırlarınızı çizeceksiniz,
çizmelisiniz.
Kimsenin
kimseye tahammülü kalmadığı günümüz “metropol” zamanı insanı öyle bir noktaya
gelmiş ki; onu nası geçerim, ondan nasıl üstün olurum, onunla nasıl
başedebilirim, o nerede ben neredeyim, “o öyleyse ben de böyle olmalıyım” vb.
gocunulan yaralar bir işe yaramaz. Insanlarla sürekli kendimizi kıyaslama
yarışı içindeyiz. Çok net. Okulda notlarla, ailede kardeşlerle, komşularla, iş
yerlerinde maaşlarla, statülerle, pozisyonlarla sürekli kıyaslıyoruz kendimizi.
Kıyaslarken de kendimizi yüksek seviyede veya üst katta gördüğümüz herhangi bir
noktaya geldiğimiz an, anında, karşımızdakini düşünmeden, empati kurmadan,
konuşmalarımızla ezdiğimizin kaçımız farkındayız? Konu yine aynı yere (daha
önceki yazılarımda belirttiğim noktaya) gidecek ama sihirli sözcük “ayna”. Önce
kendimize bakmalıyız, sonra karşımızdakine…
Övün
ama seviyeli övün. Kendini şaşırmadan övün. Benliğinden dışarı çıkmadan övün.
Biraz saygıyla, biraz tevazuyla…
Hal
böyleyken, demek istediğim kabaca şu: “Sen neredesin, ben nerede? Sen kimsin,
ben kimim? Her şeyimiz farklıyken kendini benimle kıyaslama çaban niye?
Haketmiyorken başkası gibi olma hakkına sahip olduğunu düşünmen niye?”
O
zaman farkındalık için biraz düşünelim bence...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder