20 Şubat 2013 Çarşamba

Süper egolar...


Egonuzu tatmin etmek için sınırlarınızı çizin. Yoksa hastalık seviyesine gelir, kontrolden çıkarsınız.

Düşünüyorum. Iyi bir eğitim aldım, almaya da devam ediyorum. Yaptığım işlerde başarılıyım. Yöneticilerim ve birlikte çalıştığım insanlar bugüne kadar benden hep çok memnun kaldı. Tekrar çalışmak istediklerini sağolsunlar zaman zaman da söylerler. Bir kere daha karşılaşalım veya yolumuz kesişsin diyen başarılı çalışanları tanıyorum. Aklım mantığım var, eğitimliyim, başarılıyım, öğrendiklerimi aktarabilmek gibi bir vizyonum ve bu yolda ilerlerken de sürekli öğrenmek gibi bir misyonum var. Kişilerden aldığım takdir ve teşekkürler gururumu okşuyor; pohpohlanıyorum; koltuklarım kabarıyor resmen; şişiyorum; egomu tatmin ediyorum… Dur işte orda! Eğer o cümlenin daha da devamı gelecekse sıkıntının başladığı, hatta etrafınızı sardığı bir yerdesinizdir demektir.

Kendini beğenmemek imkansız bir insan için. Mutlaka… Çok başarılı biri olabilirsiniz, çok yetenekli biri olabilirsiniz, çok zeki veya aşırı akıllı biri de olabilirsiniz. Ne güzel… Kişisel gücün farkındalık bu. Ama merkez sürekli “kişisel” olmamalı. “Ben”cil olmamalı. Eğer kendi mükemmelliğimizi birazcık alçakgönüllülükle sınırlandırmaz isek kimseden değer göremeyiz. Derdi başkasından değer görmek olmayan biri için önemli de değil zaten, ayrı. Ama siz, mükemmelliğinizin farkında olunmasını istiyorsanız da, o zaman sınırlarınızı çizeceksiniz, çizmelisiniz.

Kimsenin kimseye tahammülü kalmadığı günümüz “metropol” zamanı insanı öyle bir noktaya gelmiş ki; onu nası geçerim, ondan nasıl üstün olurum, onunla nasıl başedebilirim, o nerede ben neredeyim, “o öyleyse ben de böyle olmalıyım” vb. gocunulan yaralar bir işe yaramaz. Insanlarla sürekli kendimizi kıyaslama yarışı içindeyiz. Çok net. Okulda notlarla, ailede kardeşlerle, komşularla, iş yerlerinde maaşlarla, statülerle, pozisyonlarla sürekli kıyaslıyoruz kendimizi. Kıyaslarken de kendimizi yüksek seviyede veya üst katta gördüğümüz herhangi bir noktaya geldiğimiz an, anında, karşımızdakini düşünmeden, empati kurmadan, konuşmalarımızla ezdiğimizin kaçımız farkındayız? Konu yine aynı yere (daha önceki yazılarımda belirttiğim noktaya) gidecek ama sihirli sözcük “ayna”. Önce kendimize bakmalıyız, sonra karşımızdakine…

Övün ama seviyeli övün. Kendini şaşırmadan övün. Benliğinden dışarı çıkmadan övün. Biraz saygıyla, biraz tevazuyla…

Hal böyleyken, demek istediğim kabaca şu: “Sen neredesin, ben nerede? Sen kimsin, ben kimim? Her şeyimiz farklıyken kendini benimle kıyaslama çaban niye? Haketmiyorken başkası gibi olma hakkına sahip olduğunu düşünmen niye?”

O zaman farkındalık için biraz düşünelim bence...

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder