Neredeyse bir
yıldır boş kaldı burası. Hiç ilgilenmedim, ama hiç. Gerçekten bir kere açıp da
bakmadım bile. Okul, iş, sosyal hayat, özel hayat derken aklıma bile gelmedi
çünkü. Geldiyse de dediğim gibi, hiç açıp da bakmadım. Burayı açıp bakmadım ama
yazılarımı boşlamadım. Bu süre içinde sürekli yazdım. Bu yazım daha önce yazıp
sakladıklarımdan değil. Gelişigüzel yazıyorum. Aklıma geldiği şekilde. Şu an
yani.
Şimdi yazarken nedense imla kurallarına dikkat
etmeye çalışıyorum, özellikle bağlaç olan –de’nin yazımına. Yazacağım her
cümlede sanki –de’yi kullanmalıymışım gibi hissediyorum. Çünkü başka okuduğum
her şeyde çok dikkat ederim buna. Bununla ilgili yazılan yazıları bile bayıla
bayıla okurum. İşi iyice geyiğe vuruyor şimdi bazı siteler. Her neyse, yazım kurallarında
sıkıntım yok zaten. Ancak, noktalama işaretleri için aynı şeyi söyleyemem.
Meşhur nöron hücrelerimi onlara benzetiyorum. Kökten bir
başlıyorum düşünmeye, binlerce dal budağa bölünerek düşüncelerimi
oluşturuyorum. Mesela birileriyle laf arasındayken kulağıma bir şey geliyor. Bu
şey, nasıl gidiyorsa taaaaaaa “onunla” bilmem ne zaman yaşadığımız bir anıyı
hatırlatıyor. Sonra bu şey gidiyor annemin dıdısının dıdısına ait bir şey
hatırlatıyor. Olmadı okulda bir yerlere gidiyor falan. Yani “and the oscar goes
to…” durumu. Ya da mesela youtube’da vakit geçsin diye rastgele bir şeyler
izliyorum. “Onun” zamanında her ne dinlediysem veya izlediysem, alçak yuutub
çat diye onu ve benzerlerini öneriyor bana. Haydaaa! Tam böyle keyfe gelmişim,
yüzüm gülmüş, kafa dağılmış derken olacak şey değil. Sonra çınar ağacı vakasını
başlatıyorum, hadi bakalım. Kendi kendine tesellilere başlanır, “zaman her
şeyin ilacı” veya “hayırlısı olsun/oldu” veya “kısmet değilmiş” yalanları
söylenir. Ulan bu işin hayırlısı nerede o zaman? :) Hep mi hayırsızı yaşanır? Içlerinde
en iyi “gideri olan” yine de zaman bence. Çınar ağacı modeli beynimle düşündüğüm
zaman günbegün çekilen şeyin (acı, ızdırap, hüzün, üzüntü, vb) azaldığını da görebiliyorum.
Bir de şu yağmur yağınca birdenbire ortaya çıkan şemsiyeciler gibi anılar da
çıkmasa, gözümün önüne gelmese iyi olur tabi. Bunu dedim ya, hayatımda olmazsa
olmaz bir dostumun “onun” adını zikrettiği teselli mesajı anında geldi iyi mi? Boşuna
yazmıyorum işte bunları. Hepsinin bir sebebi var :) Hayatta her bitişin aslında
başka bir şeyin başlangıç sebebi olduğu gibi.
Biraz hüzünlü
bir başlangıç yaptım ama bu cehennemde yanıyorum demek değil. Dedim ya az önce,
ilacım var: zaman. Hüzün de demişken aklıma nereden geldiyse Mirkelam’ın
şarkısı geldi. Yazdıklarımla bağdaştırmıyorum. Hiçbir alaka kurmuyorum. Sadece şarkı
güzel. Nostalji sonuçta. 90’lı yılların ortaları yanlış hatırlamıyorsam. Hayır.
Şimdi kontrol ettim. 98 yılıymış. O yılların
en masum, en içli, en temiz şarkılarından biri bence. Unutulduğunu zannetmiyorum.
Sözlerinin de birçok kişinin ezberinde olduğundan eminim. E o zaman bir
dinleyelim ve bir sonraki yazıda görüşelim :)