Hızlı bir giriş
mi oldu bilmiyorum ama verdiğim uzun arayı bu temayla telafi etmenin harika bir
fikir olduğu kanaatindeyim.
Uzunca bir süre
bu sayfadan uzak kalmamın sebebi, içimdeki yazma isteğini uyandıramamaktı.
Sanki kış uykusundaydı mübarek. Kış ayları da değildi ki gerçi, gayet güzel yaz
aylarıydı ya, neyse…
Yazmak, dediğim
gibi, içimden gelen bir şey ve içimden kılımı kıpırdatmak gelmiyorken yazmakla
kim uğraşır? Çünkü kafa yazmaya değil, başka dertlere odaklanmıştı, elimde
değil. Kafam sürekli meşgul tonu veriyordu kalemi elime her aldığımda. Kağıda
döktüğüm ancak iki cümleden sonra karalama ve saçma sapan şekiller çizme
işlemine geçiyordum. Kafam neyle doluydu peki bu kadar? Hayat mücadelesinde
yerimde daha ne kadar sayacağım diye düşünüyordum. Neden tam depar atma
dönemimdeyken az daha sabırlı davranamadım da, bazı saçma insanların aşağılık
davranışlarına katlanamadım? Katlansaydım ne olurdu peki? Kişisel hırslarıma
yenik düşer, kendimi benliğimden çıkarırdım. Evet, bu kadar da otokontrolü olan
biriyim ben. Dağıtmadan geri döner isem, evet boşluğa düştüm. Günlerimi ya evde
televizyon izleyerek –her türlü programın ne olduğunu öğrendim- ya da dışarıda
gezerek geçiriyordum. Bunun faydaları olmadı değil. Yeniden dizi ve film
izlemeye, kitap okumaya başladım. Çünkü vaktim vardı. Evet, eğlenceli ve
keyifli tüm şeyleri yapıyordum ama eksik olan şey koşuşturmacamdı. Türkiye
GSMH’sine katkıda bulunmam da gerekiyordu! Onlarca mülakat, görüşme, sınav, ha
oldu ha olmadı heyecanları derken geçti beş ay. Sonucu güzel oldu. Şu an
sanırım olmak istediğim yerdeyim. Sabredemedim ama bekledim mecburen. İnşallah
da şu anki memnuniyetim daimi olur.
Aslında konu bu
değil ki. Bu benim ayrı bir konum olması gerekiyordu ama bir anda aradan çıktı,
engel olamadım. Konu bu süreci hafif sıyrıklarla nasıl atlattığım…
Son zamanlarda
en sık söylediğim sözler şunlar: Allah bozmasın, çok şanslıyım, şeytanın
kulağına kurşun (uygulamalı), maşallah vb. Benim öyle güzel dostlarım var ki…
Öyle sıkı arkadaşlık ve dostluk bağlarım var ki… Hayatımda öyle muhteşem
insanlar var ki… Olan bana olsun, onlara bir şey olmasın hiç.
Sizi olduğunuz
gibi seven, hatalarınızla bile yargılayamayan, sizi serbest bırakan ama
desteğini arkanızdan asla esirgemeyen ve koruyup kollayan, üzüldüğünüzde sizden
daha çok üzülen, sevindiğinizde daha çok sevinen, üzüldüğünüzde yüzünüzü
güldürebilen ve yine sevindiğinizde yüzünüzün boşa hayale kapılma demek
isteyerek somurtmasına neden olan o şahane insanlar…
Benim bu yazıyı
doğum günümde yaptıkları sürpriz sonrası yazmam gerekiyordu. Emin olun yine
aldım elime kalemi ama malum… Engel olamadım. Geç oldu güç olmadı bu sefer.
Öncelikle, siz
harikulade insanlara sonsuz teşekkürler. Artık fazla kontrol edemediğim
duygularımı tamamen parçaladığınız, aradaki bağın daha da farkında olmamı
sağladığınız, sevginizden kesinlikle şüphe ettirmediğiniz ve hayatımda her
zaman olacağınıza emin oldurduğunuz için teşekkürler…
Siz olmasaydınız,
bugün de yaşadığım ufak çaplı ama etkisi büyük sıkıntı ve stresi on dakika
içerisinde atlatıp da yüzüme gülücük konduramazdım ve bu yazıyı da yazamazdım.
Tekrar tekrar
söylüyorum. Derdi tasayı unutmanın tek yolu neymiş?
Mükemmel dostlara sahip olmakmış…
Lütfen sahip
olduklarınızın kıymetini bilin ve anlamsız şeyler yüzünden dostlarınızı
kaybetmeyin. Ama geri gelir ama gelmez, yine de kıymet bilin.
Not: Ben bu
yazıları hadi yazayım bir şey deyip de değil de, absürt şeylerle uğraşırken
veya alakasız yerlerde ve konumdayken yazasım geliyor ya, hayret bir şey J