Ne
zamandır insanların şikayet ettiğim yanları vardı. Enteresan bir tesadüf sonucu
bu rahatsızlığın aslında üzerinde nobel ödülü alacak derecede başarılı bir
araştırma konusu olduğunu öğrendim. Dunning-Kruger Sendromu. Hakkında birkaç
bilgi edindim ve hemen yazmak istedim ama bu seferlik değil. Bilimsel konuları
kendi düşüncelerimi katmadan yazmak tercihim çünkü. Bu yüzden doğrudan yazıyı
paylaşmak istedim. Bu şekilde paylaşmak istediğim başka konular da var. İlk
olarak bununla başlasın bu dizi. Klinik
Psikolog & Yaşam Koçu Pınar ÖZGÜNER’in
kaleme almış olduğu yazıyı paylaşmak
istiyorum.Yazıyı okuyunca sıkıntının nereden kaynaklandığını çok kolay
anlayacaksınız. Okurken aklınızdan isimlerin geçtiğini farkedeceksiniz eminim.
İyi
okumalar diler, aradan çekilirim… :)
“Ne
yaptığımız, yani işimiz bizim kim olduğumuzun, nasıl bir kişi olduğumuzun
önemli bir göstergesi. Bazılarımız işini pek de sevmeden yapmakta. Emeklilik
için ya da ileride rahat edeyim düşüncesi ile çalışmakta. Bazıları için ise
çalışmak bir zevk. Bundan 3-4 sene önce bir yazı okumuştum. Yazıda şöyle
diyordu: Eğer 10 dakika mutlu olmak istiyorsan bir bardak portakal suyu iç.
Eğer 1 ay mutlu olmak istiyorsan aşık ol. Eğer 1 yıl mutlu olmak istiyorsan
evlen. Eğer bir ömür boyu mutlu olmak istiyorsan İŞİNİ SEV.
O kadar önemli ki kişinin işini sevmesi,
onu sahiplenmesi. Bu durum kişinin hayatına çok büyük katkı yaptığı kadar iş
ortamına da çok olumlu olarak yansımakta. Mutlu olarak çalışan kişiler
çevrelerine pozitif enerji yayarak diğer çalışanların da motivasyonlarının
yükselmesini sağlamakta.
İş ortamınıza şöyle bir bakın. Nasıl
kişilerle bir arada çalışıyorsunuz? Siz nasıl bir kişisiniz? Altyapınıza,
birikiminize göre doğru yerde misiniz? Yoksa, sizi anlasınlar, sizin maaşınızı,
kariyerinizi yükseltsinler diye mi bekliyorsunuz? İş ortamınızı değerlendirdiğinizde
bazı kişilerin olması gereken yerden daha altta, bazı kişilerin de daha
yukarıda olduğunu fark edebilirsiniz. Her zaman çok akıllı, çok iyi eğitimi
olan kişiler başarı basamaklarını tırmananlar olmuyor. Hatta bu kişiler
keşfedilmeyi beklerken arkadan gelen işbilen
kişiler çok yükseklere çıkabiliyorlar. İşte bu durumla ilgili bir
araştırma yapılmış New Yorklu iki bilim adamı tarafından.
Justin Kruger ve David Dunning New York Stern School of
Business'ta çalışan iki psikolog. Ortaya attıkları teorinin ismi Dunning-Kruger
Sendromu. Biz bu sendroma cahil cesareti diyoruz. Journal of Personality and
Social Psychology'nin Aralık-99 sayısında yayımlanan teori özetle şunu
söylemekte: Cehalet, gerçek bilginin aksine, bireyin kendine olan güvenini
artırır.
Bu teorinin ulaştığı sonuçlar şunlar:
* Niteliksiz insanlar ne ölçüde niteliksiz
olduklarını fark edemezler.
* Niteliksiz insanlar, niteliklerini
abartma eğilimindedir.
* Niteliksiz insanlar, gerçekten nitelikli
insanların niteliklerini görüp
anlamaktan da acizdirler.
* Eğer nitelikleri, belli bir eğitimle
artırılırsa, aynı niteliksiz insanlar, niteliksizliklerinin farkına varmaya
başlarlar.
Bu iki uzman teorilerini test etmek için
Cornell Üniversitesi'nden 45 öğrenciye bir test yaptılar, çeşitli sorular
sordular. Ardından öğrencilerden, testin sonucunda ne kadar başarılı
olacaklarını tahmin etmelerini, istediler. En başarısızların (yani sadece yüzde
10 ve daha az doğru yanıt verenlerin), testin yüzde 60′ına doğru yanıt
verdiklerine, ayrıca iyi günlerinde
olsalar yüzde 70′e ulaşabileceklerine inandıkları ortaya çıktı. En iyilerin
(yani en az yüzde 90 doğru sonuç alanların) en alçakgönüllü denekler olduğu (soruların yüzde 70′ine doğru
yanıt verdiklerini düşündükleri)
görüldü. Bu arada belirtmeden geçmeyeyim: Dunning ve Kruger bu çalışmalarıyla
2000 yılında Nobel ödülünü
kazandılar.
İki uzman psikolog bu bilinçsizliği,
kronik kendi kendini değerlendirme yeteneksizliğine bağlıyorlar. Mutlaka
çevrenizde vardır böyle kişiler. İçinizden düşünürsünüz bu adam ya da kadın bu
mevkilere nasıl geldi diye. Bu kafayla nasıl bu pozisyonda olabilir diye
hayıflanmışsınızdır. Sanat ve televizyon dünyasına bir bakın. Devletimizi
yönetenlerin davranış ve yaklaşımlarına bir göz atın. Kendi iş ortamınızı bir
gözden geçirin. Muhakkak çevrenizde böyle kişileri fark edeceksiniz. Bu
kişilerin kendi yetersizliklerinin farkında olmamaları onlara bir avantaj
olarak geri dönmüştür aslında. Çünkü bu kişiler gerçekten iyi olduklarına
inanmışlardır. Bu yüzden de öne çıkmaktan, yaptıklarıyla gurur duymaktan
sakınmazlar. Bunu bir hak olarak görürler. Uyanıklık yaptıklarını düşünürler.
Tabi diğer uçta da nitelikli ama kendini ortaya koymayan, kendi başarılarıyla
övünmeyen insanlar var. Bu insanlar maalesef nitelikli oldukları halde geri
planda kalacaklar, yüksek görevlere kendi kendilerine talip olmayacaklar,
yeteneklerinin başkaları tarafında görülmesini isteyeceklerdir. Sonuçta da
yapabileceklerinin gerisinde kalacaklardır.
Şimdi kendinizi tekrardan değerlendirin.
Acaba siz nasıl bir kişisiniz? Kendi değerinizin başkaları tarafından
onanmasını mı bekliyorsunuz? Eğer böyle bir kişi olduğunuzu düşünüyorsanız şunu
unutmayın: En büyük zenginlik kişinin kendine verdiği değerdir. Kendinizi bu
zenginlikten mahrum etmeyin. Dünyanın en zengini de olabilirsiniz, en fakiri
de. Bu size bağlı.
Çetin iş dünyası içinde öne çıkmaktan,
kendinizi ortaya koymaktan korkmayın. İyi olduğunuzu düşündüğünüz konularda
başka insanların sizi fark etmesini beklemeyin. Ortada olun. Sesinizi çıkartın.
Eğer kendinizi ortaya koyma konusunda sıkıntı yaşıyorsanız bu konuda
profesyonel bir destek almaktan çekinmeyin. Çünkü kendini ortaya koymak zannedildiği
gibi çok da kolay değildir. Bu konuda kendini geliştiren kişiler, iş dünyası
içinde daha doyumlu hissederken özel hayatlarına da bu olumlu duygular
yansımaktadır. Bu sayede, kişilerin hayat kalitesi ve tatmin duygusu artmaktadır.
Niteliklerinizin ve başarılarınızın
farkında olup bunu ortaya koyduğunuz bir iş yaşantısı diliyorum.”